ağacın ışıdığı bilinmez mi?

İlk defa bir ağaç ekeceğim diye ne heyecanlandım. Uzunca bir süre ne eksem diye düşündüm. Hangi birini eksem olurdu ama daha içli dışlı olduklarım var içlerinde. Evirdim çevirdim, sonunda birer tane hünnap ve iğde fidanında karar kıldım. Tohumdan ağaç yetiştirmek için yerleşik olmak lazım geliyordu veya o vakitler bana öyle geliyordu.

İğdeyi kokusundan, hünnapı tadından ektim. Hünnapın tadı çocukluğumda, iğdenin kokusu hemen yanı başımda duruyordu. Ege sahillerinde iğdeler ılık bir şefkatle insanın içine işler, havayı, para kazanma vakti* dışında kalan cümle vakitlerle doldururlar. Esen hava, gezmek, oynamak, dans etmek, alıp başını gitmek, sevişmek türünden bellisiz, çok çabuk birinden diğerine dönüşen delişmen heveslere gebe olur. Bunları çağıran hava ekilmez mi?

Ben iğdeyi ektiğim sıralarda, sahildeki iğdeler sökülerek, yerlerine, geceleri ledlerle ışıklandırılan yapay palmiye ağaçları monte ediliyordu. Yaşayan bir ağaç olsun, bir ağaç görüntüsü olsun, ikisinin de bir dekor olarak görüldüğüne ve yapay olanın hem bakım masrafı hem de temizlik açısından daha tercih edilir olduğuna dair gaipten açıklamalar geçmişti kafamdan. Ses, bilmiş bilmiş ses ediyordu; iğdeler sinek çekiyor olabilir, bu civarda meyvelerini kimse sevmiyor olabilir. Diyelim ki öyle, kural olarak, idareler tarafından civarlara danışılmaz ki böyle şeyler, yapılır. Çünkü yapılabiliyordur. Aya çıkılmıştır çünkü çıkılabiliyordur, nükleer enerji üretilmiştir çünkü üretilebiliyordur. Hatta biyoaydınlanır canlıların genetiğini değiştirerek geceleri ışık saçabilen ağaçlar yapılması düşünülüyor -veya yapıldı-, çünkü yapabiliyorlar!

Düşüncelerimin “Çünkü yapabiliyorlar” etrafında kümelenmesini şimdilerde izlediğim “First man” filmine borçluyum biraz da. Film, Ay’a seyahat nasıl oldu da olduyu dert etmiyor pek, daha çok yapabildiği kadarıyla, bize neden Ay’a çıkıldığını, gösterinin sahne arkasını, Neil Armstrong’un hayatı üzerinden anlatma derdinde. Bir sahnede, gerçek midir bilinmez, Gemini projesi yürütücülerinden biri, son dakikaya ancak yetişebilen şu soruyu soruyor “Peki, ne uğruna?” (Ay’a çıkıyoruz, demek istiyor). Ay’a ilk insanı biz yollayacağız uleeeen! diye diretilirken hâlihazırda bozuk para gibi hayatlar harcanmıştır -9 astronot deneme uçuşları veya teknik arızalar sebebiyle ölür- ve bu soru için geç kalındığını söyler, Neil Armstrong. Hemen arkasından evinin sokağında “Hey, hey LBJ1, bugün kaç çocuk öldürdün” sloganı duyulur. Savaş karşıtları Vietnam’da öldürülen çocukların hesabını sormaktadır. Ve şu şarkı çalmaya başlar;

Kız kardeşimi bir fare ısırdı
beyazlar Ay’dalarken.
Kolları ve yüzü şişmeye başladı,
beyazlar Ay’dalarken.
Doktor faturalarımı ödeyemiyorum
ama beyazlar Ay’a gidiyor.
Bundan 10 yıl sonra hâlâ ödeme yapıyor olacağım
beyazlar Ay’a gidiyorken.
Ev sahibi geçen akşam kirayı arttırdı,
ama beyazlar Ay’a gidiyor.
Sıcak suyumuz, tuvaletimiz ve ışığımız yok,
ama beyazlar Ay’a gidiyor.
Neden bana yükleniliyor bilmiyorum,
beyazlar Ay’a gidiyor diye mi?
Ona zaten haftada 50 ödüyordum,
ama beyazlar Ay’a gidiyorlar…

Kendiliğinden, biyolojik olarak ışık saçan canlılar üzerinde oynanan genetik oyunlarla ilgili yaptığı haberde de, Evrim Ağacı şöyle buyurmuş; “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) sürekli olarak ‘besin’ çerçevesinde değerlendirilip lanetlense de, son asrın en büyük buluşlarından birisi olarak değerlendiriliyor. Çünkü evrim sürecinin uzun ve zahmetli işlemlerini beklemeksizin, genlerle oynayarak canlıları istediğimiz şekillerde manipüle edebileceğiz. Elbette bu etik birçok sorunu doğuruyor olsa da, bunu yapabiliyor olmak bilimin müthiş zaferlerinden birisi olarak görülebilir.” (1)

Sanki bilim tek başına zafer kazanabilirmiş gibi. Tek bağlılığı etik olanaymış o da “hadi ama yapmayın, bu fikir çok şairane” diye geçiştirilebilirmiş gibi. %99 sadece yiyeceğe değil insan olmaya da aç, ama bilim Ay’a gidiyor. 10 sene sonra da aç olacağım ama bilim yapabiliyor Hem canlıları manipüle etmek varken kim beklemek ister ki uzun ve zahmetli süreçleri?

Yapay palmiye ağaçlarıyla, biyoaydınlanır ağaçlar arasında temelde hiçbir fark yok. İki farklı malzemenin üretim sürecine de yön veren düşünce, doğayı ancak insana hizmet için var olan bir malzeme deposu olarak görmek. Isıtılıp ısıtılıp önümüze sürülen “doğayı kontrol altına alma, yönetme, dize getirme” oyunu, epizod bilmem kaç. Doğanın ışıksız ağaçlar yapmış olmasındaki derin bilinçsizlik durumunu vurgulamama gerek bile yoktur sanırım.

Yazıyı yazarken başka başka teknikler geliştirildiğini de öğrendim; nanoparçacık tekniği misal. Bu alanda araştırma yapan profesörlerden biri olan Michael Strano şöyle demiş; “Vizyonumuz bir masa lambası gibi kullanılabilen bir bitki yapmaktı. Hem de prize takmak zorunda olmadığınız bir lamba.” (2)

Bir çocuk bile, -belki özellikle bir çocuk- tüm canlıların uyumak için karanlığa iliklerine kadar ihtiyacı olduğunu düşünüp oynadığı oyundan vazgeçebilirdi. Ağaçları manipüle etmenin yetmeyeceğini, dalına konan kuşları da, gölgesinde uyuyacak insanı da, üzerinden geçecek bulutu da, o ağacın yöresinde bitecek bitkileri de, böyle birbirine dolanarak giden zincire girecek her canlıyı manipüle etmesi gerektiğini akıl edebilirdi. Zaten ağacın ışıdığını bilmez miydi, gövdesine tırmanırken gözünü karartmasından. Göremeyene ne yapsın da görünsün o ışık. Belli ki kısacık bir anlığına da olsa hiç ağaç olmamış, gömülmemiş bir ağaca yüzükoyun da görmüyor. Görmüyor da, güneşin ağacın içinde biriktiğini de mi bilmiyor. Bilmiyor.

Neyse ki iğdenin meyveleri olgunlaştı bu arada. Kahverengi iri taneler göz dolduruyor. Meyvenin içinde şekerli pamuk, ortasında da bir tohum var. O tohum büyüyünce saçacağı ışık, ne sokak lambasının, ne masa lambasının ışığı gibi bencilce düşmez, sadece düştüğü yeri değil düşemediği yeri de ışıtır, nereyi karartı bırakacağı bilir, dalına konan kuşları besler, görebileni sevindirir.

*”Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu…”
Sait Faik’in “Şimdi Sevişme Vakti” şiirine selamlar.

(1) https://evrimagaci.org/gelecekte-sokaklarimizi-genetigi-degistirilmis-agaclar-aydinlatabilir-2597

(2) https://pldturkiye.com/mit-lamba-gibi-parlayan-canli-bitkiler-yaratti-ve-sokak-lambalarinin-yerine-gecebilecek-parlayan-agaclar-yetistirebilecek-durumda/

Görsel: İğde tohumları (Elaeagnus angustifolia)

1 Lyndon B. Johnson, ABD’nin 36. başkanı. Vietnam Savaşı’nın faillerinden biridir

Yukarıya kaydır