tespih tanem, dünyalığım

Leyla Erbil’in “Tuhaf bir Kadın” romanında, tuhaf bir kadının babası solculukla iştigal eden kızını aklından geçirerek şöyle içlenir; ” Kızıma hep anlattım… Anlatamadım… Böyle sağ sol diye insanları koparamazsınız yaşamların içinden, yaşadıklarından tiksindirerek, küçük görerek geçirdiklerini baş edemezsiniz, hayatın içine zurnalar, cıgaralar, buzdolabının tık tıkları, şu ses nedir, öğlende çaldığı gıygıyları Orhan Boran’ın, böbrek sancıları, tuzla içmeleri, düğünler, üseralar… Yapamazsınız, tek mantıkla deli olur insan, korkutuyorsunuz insanları, klise çanlarını özleyen bir müslüman olmaz sanıyorsunuz, kesince ikiye ayrılmaz insan…”

A Fábrica de Nada’yı* izlediğimden beri tuhaf bir kadının babasının kelimeleriyle Ze’nin kelimelerini birbirini çağırır oldu. 2017 yapımı bu filmde, sahipleri tarafından boşaltılıp makineleri kaçırılmaya çalışılan bir fabrikanın ve orada çalışan işçilerin hikayesi anlatılıyor. Büyük patron, ufak ufak paralar önerip işçileri duruma razı etmeye çalışınca işçiler yöneticiler olmadan fabrikayı çalıştırmayı denemeye karar veriyor. Filmin yönetmeni öyle güzel bir iş çıkarmış ki, genelde olduğu gibi, görmek istediğimiz işçiyi değil, insanın nasıl bir harman olduğunu anlatıp hikayeyi elbette yine kurgusal ama yaşadığına kanâat edebildiğimiz işçilerin ellerine bırakmış. İşçiler, kesince ikiye ayrılmayacak kadar insanlar. Filmin inceliği de burada.

Paslanmış metallerle çevrelenen miadı dolmuş teknelerin, eskimiş ahşapların, yağmurun yumuşak karanlığının bastırdığı bir günde, arkada idareten yanan ve kimi ısıttığı belli olmayan bir ateşin önünde, bir limanda geçer son sahne. İşçilerden biri olan Ze, öfkeyle bağırarak, önce “Dünya, bize hep zarar verdin” der, sonra bir ninni gibi yumuşacık “Ama seni seviyoruz” diye ekler. Bu son söz ince ince içimize dolarken, filmin diğer kahramanlarından biri olan “Entelektüel” bir oyuna davet eder Ze’yi. “Hiçbir şey oyunu” Kelimeler sıralar, Ze de kelimelerle karşılık verir. Ze’nin kelimeleri şunlardır; Doğ, büyü, sigara iç, çalış, öl, bir tane daha yak, sosis, süt, keçiler, inekler ve domuzlar, fareler, kuşlar, duman, orman, kar, deniz, nehir, ölüm, ölümsüzlük, yeniden doğuş.

Beni başka şeyler yanında bu kelime oyununun da peşine taktı film. Kavramlar veya sıfatlar, takılmış bir plak gibi sürekli tekrar eden motiflere benzerken, isimler, onlarla çeşit çeşit hikaye uydurmaya müsait tespih taneleri gibi duruyor orada. Alıp diziyorum. Ola ki ip koparsa saçılmak üzere. İp mutlaka kopuyor. Ben mutlaka tekrar diziyorum. Dağılıp tekrar toparlanan her şey gibi isimler yine oradalar ama artık sıralama başka oluyor. Sıralama başka olsa da o isimlerle kurulabilecek hikâye, o hikâye. Babanın hikâyesi ve Ze’nin hikâyesi. Milyon tane mümkünle birlikte tanıdık bir hikâye. Bir de insanın hikâyesi başka, tespihin hikâyesi başka, birlikte kurdukları başka.

Akdeniz’de tanıştığım tespih çalısı (Styrax officinalis), baharda açan çiçeklerinin kokusuna kapılarak dolaştığım bahçede, dizilmeye davet eden taneleriyle kısa sürede dünyalığım oldu. Tespih çalısı adını almasına sebep olan tanelerini ipe dizmeye başladım. Bu taneler -yani tohumlar- meyve olgunlaşıp sarımtrak bir renk almaya başladığında bir zeytin gibi kırılarak da çıkarılabiliyor, iyice kahverenk alması beklenen meyve kabuğu elle sıyırılarak da. Ucuna da bir püskülle bebareber zımparaladığım kermes meşesi palamutlarını yerleştirdim.

Meyve kabuğunda bulunan “saponin” maddesi sayesinde kimi yörelerde temizlik maddesi olarak, çiçekleri reçel yapımında, reçinesi ise tütsü olarak kullanılan Tespih çalısı, aynı zamanda unutulmuş bir hikâyeye de sahip. Salih Oflas bu unutuluşun sebebini şöyle açıklıyor;

“Heredot tarihine göre Fenikeliler tarafından Yunanistan’a getirilen, Yunanların çok eskiden kliselerde buhur ve ilaç olarak kulllandığı “Baum Storax” veya “Styrax solide” denilen reçinenin daha sonraları, Liquidambar orientalis’ten elde edilen “Styrax Liqude” terkip bakımından benzerlik göstermesi; uzun seneler Styrax officinalis ve Liquidambar orientalis’in aynı isimle anılmasına sebep olmuştur.

Oysa iki ağaçtan elde edilen reçineler ve bunların kullanılma şekilleri farklı ve “Storax” diye bilinen reçine Tespih çalısı’ndan elde ediliyormuş. Hikâyeyi merak edenler aşağıdaki bağlantılara uğrayabilir.

Tohumları öğütülerek bit ilacı veya unla karıştırılarak balık yemi olarak kullanıldığı gibi, bitkinin köklerinden elde edilen reçine de antiseptik ve balgam söktürücü olarak değerlendiriliyor.

Tohumdan yetiştirmek

Tohumlar hafifçe çatlatılarak veya 3-5 gün suda bekletilerek ekilebilir. Suda bekletilince çimlenme ertesi bahara kalabilir. Ekimini denemediğim bitkilerden biri çünkü bahçede bolca var ve kendi neslini sürdürmeye azimli.

Kaynaklar:
http://www.biyolojikongreleri.org/pdf/UBK6_SZ_29.pdf
https://odatv.com/bugun-sadece-cali-deniyor-ama-bir-zamanlar-altin-degerindeydi–2409171200.html
http://www.persee.fr/docAsPDF/jds_0021-8103_2007_num_2_1_1885.pdf
https://pfaf.org/user/Plant.aspx?LatinName=Styrax+officinalis

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yukarıya kaydır