duyamadığımız, göremediğimiz kuşların yuvaları

Amik Gölü, artık Antakya’da yaşamıyor olmama rağmen bana sürekli kendini hatırlatır. Nasıl hatırlatmasın Antakya’ya her gittiğimde, göl görmem gereken yerde kocaman bir ova görüyorum. Ama dün bir kuş sesiyle hatırladım gölü. Var olanlara baktığım kadar yok olanlara da bakıyorum.

Daha önceden gördüğümüz bir hayvanı göremez olduğumuzda dünyadaki varlığı son bulmuş olmuyor. Yavaş yavaş oluyor bu yok oluş. Bir zamanlar Amik Gölü’nde yaşıyor olmasına rağmen, çekmiş elini eteğini Türkiye’den yılanboyun (Anhinga rufa). Önce buralardan çekilmiş sonra belki dünyadan çekilecekmiş. Yaşadığı ülkelerde de varlığı tehdit altındaymış çünkü.

Gençken babamın suyunda yüzdüğü Amik Gölü’nü ben hiç göremedim. Belen’i geçince sağda Amik ovası görünür şimdi, bir zamanlar göl olan o yerde. “O kadar devasa bir göldü ki”, diyor babam, “sazan balıkları, yılan balıkları, çeşit çeşit kuşlar, hayvanlar, cennet gibiydi Amik Gölü”.

Çevresindeki bataklıklarla birlikte 310 km2’lik alanı kaplayan, en derin yerinde 80-81 metre su seviyesi olan bir gölden bahsediyoruz.Arapçadan geldiği düşünülen Amik adı “çukur, derin” anlamına geliyor. Göle verilen bir diğer isim de Akdeniz. Osmanlı salnamelerinde de adı Buhayre-i Antakya (Antakya Denizi) olarak geçiyor. Gölün kurutulması sadece hayvanların değil yeryüzünün ve insanların da hayatını değiştirdi.

Yılanboyun gibi, şehre kadar sokulan martıların da yüzü görülmez olmuş, göl kurutulunca. Kuşlardan, adına deniz yakıştırılmış bir gölden, balıklardan, tüm bu canlılıkla haşır neşir bir hayattan eksik bir çocukluğun ne demek olduğunu anlatmak/anlamak mümkün mü? Denize kıyısı olmayan bir yerde büyüdüğüm hâlde balıklarla neden bu kadar içli dışlı olduğum sorulurdu bana; “çünkü deniz vardı” derdim, inanmaz gözlerle beni dinleyenlere, “onun hikâyeleriyle büyüdüm”. Düşlerimiz denizlerle çevriliydi, birini kuruttular.

1956 yılında Amik’te tahliye kanallarının açmasıyla başlıyan süreç 1974’te gölün kurumasına kadar devam eder. Ve göl çevresindeki bataklıklarla birlikte silinir haritalardan. Her ne kadar bugün aşırı yağışlar ve taşkınlarda aynı alanda geçici bir göl oluşsa da yağışların azalmasıyla tekrar yok oluyor. Gölün yokluğunun üzerine su baskınlarında kullanılamayan ve kuşların göç yolları üzerinde olan bir de havalimanı yapıldı.

Aziz Büyükaşık, Ninemin Çıkrığı kitabında1, Bab-il cisir’in (Köprübaşı) hikâyesini; gölü, gölün kurutulabilmesi için yatağı derinleştirilen Asi Nehri’ni ve nehrin üzerindeki köprüyü görmüş bir göz ve ruhla anlatır;

“Adını Roma döneminden kalma, bir süre önce yıkılan o tarihi köprüden alır, köprü başı, diğer namıyla Bab-il cisir. Gerek tarihi önemi gerekse mimari özelliği bakımından dünyada eşi, benzeri az bulunan bir tarih abidesiydi o köprü. (…) Beyaz martılar uçuşurdu akşamları çevresinde, altından üstünden sortiler yapardı sayısız martı kuşu. Köprünün üzerinde bu güzel manzarayı seyrederdi her akşam Antakyalılar. Oradaki fırından ekmek alır ve ellerinde ufaladıkları ekmek kırıntılarını nehre atarlar … Siyasi irade bir proje üretir. Amik gölü kurutulursa binlerce dönüm tarım arazisi elde ediliyor, bu arazileri halka dağıttık mı sandıklar oy dolar. Gölü kurutmanın tek yolu var, suyunu Asi nehrine akıtmak. Ne var ki nehir yatağının taban seviyesi gölün seviyesiyle eşit olduğundan suyun akabilmesi için Asi yatağının derinleştirilmesi gerekiyor. Önünde bir engel var köprü, tek çare köprüyü yıkmak. Birkaç bin dönümlük arazi uğruna bir doğa harikası ve bir tarih abidesi feda edilecekti ve köprü yıkıldı. (…) O göl kuruduktan sonra binlerce yıldan beri buraları mesken edinmiş göçmen kuşlar artık eskisi gibi buralara gelmez oldular. Amik gölünde yetişen hasırotundan örülen o hasırlar, hasırların satıldığı o pazar yok artık. O bir elinde oltası bir elinde ipe dizdiği, Asiden yakaladığı balıklarıyla çarşıda dolaşan balıkçılar görünmez oldu. En ilginç olanı, yıkılan o köprünün yerine birkaç köprü yapıldığı hâlde küsüp kaçan o martı kuşları bir daha uğramaz oldular Antakya’ya.”

Martılar gölünü bekliyor.

1 Güney Rüzgârı Yayınevi, 2018.

Amik Gölü duruyor olsaydı duyabileceğimiz yılanboyun sesini ancak bu dijital kayıttan dinleyebiliriz artık; https://www.xeno-canto.org/322169

Görsel kaynağı; https://en.wikipedia.org/wiki/African_darter

Yukarıya kaydır