dizildiğimiz ipler

Neşeyle tohum toplayacak zamanım var. “Hayatın gerçekleri”ne karşı rahat olmak bu zamanı edinmem için yeterli. Ama bu rahatlık bir bela. Çünkü iplemesende, o gerçekler, senin bir zırh gibi elinde tuttuğun rahatlığının lanete dönüşmesine sebep oluyor. Zihin sarkaç gibi gidip geliyor. Bir yanında alıç toplarkenki neşe sonra o alıç tohumlarını temizlerken saran boğucu düşünce. Ellerim boş. Alıç tohumlarını tutan ellerimi boş hissetmek beni çıldırtıyor. Tibiliye atacak keseğim bile yokmuş gibi kalıyorum. Hayatın seninle bir ilgisi yok alıç. Sorun bu. Hayat alıçtan, kuştan, kurttan, akbabadan habersiz akıyor. Hayatın gerçekleri alıç, kuş, kurt, akbaba olmasa da olur gibi akıyor.

Arundhati Roy, Mutlak Mutluluk Bakanlığı’nı “avunamayanlara” ithaf etmiş. Ve şöyle başlıyor;

“Güneşin battığı ama ışığın kaldığı büyülü saatte “uçan tilki” orduları eski mezarlıktaki banyan ağaçlarından kurtulur ve şehrin üstünde duman gibi süzülür. Yarasalar kalkınca kargalar evine döner. Kayıp serçelerden ve yüz milyon yılı aşkın bir süredir ölülerin muhafızlığını yaptıktan sonra ortadan kalkan ak sırtlı yaşlı akbabalardan geriye kalan sessizliği tek başına dolduramaz onların yuvaya dönüş uğultusu. Akbabalar diklofenak zehirlenmesinden yok oldu. Sığırlara kas gevşetici, ağrı kesici ve süt artırıcı olarak verilen ve inek aspirini olarak da bilinen diklofenak, ak sırtlı akbabalarda sinir gazı etkisi gösterdi. Kimyasal yollardan gevşeyerek ölen her tür süt ineği ve mandası, onlara zehir yüklü birer yem oldu. Sığırlar verimli süt makinelerine döndükçe, şehir daha fazla dondurma, tereyağlı kıtır şekerleme, sütlü gofret ve damla çikolatalı kurabiye yiyip mangolu süt içtikçe akbabaların, yorgun düşmüş ve uyanık duracak halleri kalmamış gibi, boynu sarkmaya başladı. Gagalarından sakal gibi gümüş salyalar aktı ve tünedikleri dallardan birer birer, cansız düştüler.”

Burhaniye’nin şehrin hemen dışında akan ve giderek cılızlaşan deresi, yine de bir çok yaban hayvanına ve bitkisine yuvaydı. Pembe ılgınların dizi dizi serildiği yamaçları seyredek yürürdük, şehrin çöpü manzarayı bölene kadar. O üstüste yığılmış çöplerin krallığına girdiğimizde de, bizi bir köpek ordusu karşılıyor olurdu. Onlar da şehrin dışına itilmiş aç köpeklerdi. Bir gün dere kenarında, şişip 4 inek kadar olmuş bir inek ölüsüne denk geldik. Henüz kokmaya başlamamıştı ve sırtını görerek ölüye doğru ilerliyorduk. Aniden bembeyaz bir köpek ineğin arka baldırının üzerine koyduğu ayaklarının ardından bize bakmaya başladı, gözlerine kadar tüm çenesi kan içindeydi ve onu diğer kanlı çeneler izledi. Kısa bir süre içinde çevremizi yemek saatinde rahatsız edilmekten hiç hoşlanmayan kanlı köpekler sardı. Diklofenak köpeklerde ne etkisi yapıyor acaba? Oradan usul usul uzaklaşmamıza izin vermelerine rağmen hep bizi yemiş olmayı dilediklerini düşündüm. Yeselerdi biz de diklofenakla birlikte, aç bırakılan köpekler ve çöp zincirininin somut bir halkası olacaktık. Şimdiyse soyut halkasıyız. “Hayatın gerçekleri” bizi bir ipe diziyor.

Alıç olmasa daha iyi değil mi? Uranyum vizyonlu bir bahçenin içinde alıcın ne işi var? Şekerden yoksul misket gibi meyvelerle. Biri kültüre almayı akıl etmiş de elma kadar meyveler veren alıç fideleri 50 liraya satılır olmuş. Her yer Akdeniz olurken, Akdeniz de çöl olurken kuraklığa dayanıklı olması elbette fena değil hımmm, ama o aralarında bittiği taşlar var ya, onları bekoyla şöyle bir taşıdın mı araziden uzağa 50 Chandler ceviz fidanı ekecek yer açılır. Şifasının anlamı mı kaldı allahaşkına, hahaha? Çok şükür Diklofenak var, atarsın bir tane kasların gevşer.

Arundhati Roy, avunamayanlar için kitap yazmış. Sizin oradaki alıçlar nasıl?

3 çeşit alıç yetişiyor bu dağda. Biri sarı (muhtemelen Crataegus orientalis) , ikisi kırmızı alıç. Meyve irilikleri ve yaprak tipleriyle farklılaşıyorlar. Kimse toplamadığından hepsinin başı meyve dolu oluyor. Kuşların alphonse üzüm yemeye başladığı vakitlerde alıcın meyvesini kim taşıyacak, buna bir cevap bulmak lazım.

Yaprağı, çiçeği, meyvesi dalı, komple hizmet insana Alıç’tan. Sonra sonbahar gelir meyveleri olgunlaşır. Tohumlar çıkarılır, küllü suda 5-10 gün bekletildikten sonra ekilir.

Alıcım, canım, büyü olur mu?


Tohumlar hiçbir ön işleme tabii tutulmadan direk toprağa saçılabilir. Üzerini toprakla kapatmaya gerek olmadığını hatta böylesini tercih ettiğini fark ettim. Bir kış boyunca güneşi ve ayı görmek, belki de nasıl bir yerde dünyaya gözlerini açacağını bilmek istiyor. Bununla birlikte üzerini ince bir toprak tabakasıyla kapattığım tohumlar da çimlendi. Bahçede büyüyen diğer alıçlar ise saçtığım tohumlar mı, kuşların marifeti mi kestirmek zor. (Nisan 2019)


Ağaç kabuğuna çizik atarak süreci hızlandırmaya çalışanlar olsa da meyveye durmasının zaman istediği, kimi rivayetlere göre 20 yılı bulabileceği söyleniyor. Gözlemleyebildiğim kadarıyla sarı alıç da her sene meyve yapmıyor. Bahçedeki ikisi aşılı hediye alıç fidanıyla birlikte tohumdan ektiğim 5 ağaç büyüyor. (Haziran 2022)

Yukarıya kaydır