aracıya mahal yok

Bir aracıya mahal vermeden her şeyi kendi gücümüzle kavramamız ne önemli. Bahar başında kokar sedef otu ile karşılaştım. Olduğu yeri öyle yoğun bir koku basmıştı ki baharla elele verip beni sarhoş etti. Hafif ama yoğun, turunç çiçeğini anıştıran bir kokuydu. Etrafta bir turunçgil bahçesi de yoktu. Eve dönüp bitkinin ne olduğunu anlamaya çalışırken aklıma kokuyu takip etmek geldi. Öyle buldum kim olduğunu. Turunçgillerdenmiş kokar sedef otu.

Beni turunçgillerin kapısına getiren kokuyu da tarif ederek, Flora grubunda fotoğraflarını paylaştım. Eğer tarif edebilirsek bir koku bitkinin kim olduğuna dair de ipucu verebilir. Biri “kötü kokar” yorumu yapınca, çiçeklerini tekrar ziyarete gitmedim. “Herhâlde,” dedim, “yakında bir turunçgil bahçesi vardı ama ben göremedim.” Uzun bir süre sonra yolum şehre düşünce, ilk işim karşılaştığım yere gidip tohumlarını koklamak oldu. Sevgili aracı yanılıyormuşsun. Veya koku da tat gibi o kadar öznel bir ele avuca gelmez ki. Örneğin şu kültüre almanın nimetlerini anlatan yazılarda ibret olsun diye kullanılan çok çekirdekli kabakların, karpuzların tadını, kokusunu hep merak ediyorum. Ne kadar uzağa düştük o ilk damak tadından. Değişemez mi kötü/iyi, koku/tat algısı?

Sonuçta kokar sedef otu bana bütün güzel kokularını saldı, buhurladı. Üstelik çok tanıdık, dilimin ucuna gelip gelip giden bir şeyin kokusu bu. Neyin? Bilmiyorum, neyi dürtüklediğini bulmayı umut ediyorum.

*

Öyle bir bahçe düşünün ki her bitki birbirini destekliyor. Organik veya değil savaşa, eğer çok tahrip edilmemişse toprağı desteklemeye hiç ihtiyaç yok. Yaşadığımız yerlerdeki doğallaşmış bitki topluluklarına bakmak, aralarındaki ilişkileri gözlemleyip bu toplulukların daha küçük bir ölçeğini, sağlayabileceğimiz azami çeşitlilikle bahçemize taşımak yeterli. Bunun için bizi çevreleyen ormana bakıyorum. Kokulu bitkiler çekici, uzaklaştırıcı, destekleyici, koruyucu işlevleriyle birer biyolojik yardımcı.

Kokar sedef otu (Ruta chalepensis), yerlisi olduğu Akdeniz topraklarında yiyeceklere baharat, alkol ve içeceklere tatlandırıcı bir bileşen olarak katılıp geleneksel tıpta da kullanılıyor. Ancak kullanımının özellikle doz aşımında sakıncalı olduğu uyarısı yapılmış. Bir şifacı değilim, bitkilerin insana yararını/zararını, merak uyandırmaya yetecek cümlelerle geçiyorum. Benim için asıl önemli olan bir bitkinin yaşadığım coğrafya için ne anlam ifade ettiğini öğrenmek ve karşılaşmamızı taçlandırabilmek.

Yapraklarından elde edilen yağ gıda aroması olarak ve parfüm, sabun yapımında kullanılıyor. Yağda bolca bulunan, Undecanone (Methyl nonyl ketone) olarak bilinen organik bileşiğin elde edildiği diğer bitkiler muz, karanfil, zencefil, guava, çilek, yabani domates ve chameleon bitkileri, dolayısıyla bu bitkilerle koku kardeşi sayılırlar. Sanırım tanıdık gelen kokunun kaynağına erdim. Bitkinin yağı veya yaprakları kurutulup ezilerek böcek kovucu olarak kullanılıyor. Yapraklar eldiven giyilerek toplanıp gölge ve havadar bir mekânda kurutulmalı, bitkinin deriyle teması alerjik tepkilere yol açabiliyor. Bence bahçeye ekmek bile böcekleri uzaklaştırmak için yeterli olabilir. Kokusu çok geniş bir alanı kaplıyordu. Ve bitkinin yapraklarında tek bir böcek ısırığı, yaprak biti, mantar dahi yoktu. İşte Akdeniz insanı böyle terbiye ediyor; sağlam bir bitki gördüğümde kim olduğunu merak etmeden geçemiyorum.

Bitkinin saçaklı taç yaprakları diğer Ruta türleriyle karıştırılmasını engeller. 80 cm. boylanabilen, yaprak dökmeyen bir çalıdır. Yaprakları belirgin şekilde yağ bezeleriyle kaplıdır. Drenajı iyi, kireçli, taşlı topraklarda genellikle tohumdan yetiştirilir. Akdeniz, Orta ve Doğu Karadeniz’de doğal yayılışı bulunmaktadır. 300 metre rakıma kadar yetiştiği bilgisi verilmiş ama korunaklı bir yere ekerek ve soğuklarda saman balyaları veya taş bir duvarla paravan oluşturarak yüksek rakımlı bahçelere buyur etmek de mümkün olmalı. Ne kadar mümkün, bu bahar öğreneceğim. Bahçeler kokusundan mahrum kalmasın.

*

Mümkünmüş. Paravana gerek kalmadan 900 rakımda görece kuytu bir yerde büyüyor kokar sedef otu. 2 yaşını doldurdu. Daha ilk yapraklarını gösteriyor, şöyle biraz boy atmaya yelteniyordu ki Kırlangıç kuyruk kelebeği’nin yumurtalarını bıraktığı bitkilerden biri olduğunu farkettim. “Başında hiçbir mahlukat yok” tezi böylelikle çöktü. Yumurtadan çıkan tırtılların ilk işi bitkinin taze yapraklarını yiyerek beslenmek oluyor. Bu yüzden tüm tırtıllar dalların tepe noktasına birikiyor.

Gözlemlere göre bir dişi kelebek aynı anda bir bitkiye tek yumurta bırakıyormuş. Bitki el kadarken başında 1 tırtıl vardı. Fidelerini toprağa geçirince 3 tırtıl saydım.

Kokar sedef otları büyüdükçe büyüyor kırlangıç kuyruk ailesi. Ekim ayında bitkinin başında 21 tırtıl vardı. Tırtıllar da farklı yaşlarda olduğuna göre henüz 2 yaşındaki bu yeni yetmeye 21 kelebek uğramış. 21 kırlangıç kuyruk kelebeği tünemiş gümüşi dallarına. Ayaklarıyla yoklamış, eh demiş yavrularımı bırakabileceğim kadar sağlıklı bu çalı. (2021)

*

Kokar sedef otu geçen sene geçen sene 21 kırlangıç kuyruğu kelebeğini üzerinde ağırladıktan, tırtılların azığı olup neredeyse sadece saplarıyla kaldıktan sonra bu sene olanca gücüyle çiçeğe durdu. Akdeniz Hanımeli Kelebeği de çiçekleriyle karnını doyuruyormuş. Yaban arıları, bal arıları ve kimi arı taklidi yapan sinekler de başında.

Akdeniz Hanımeli Kelebeği, adından da anlaşılabileceği gibi yabani hanımeli türlerinin üzerine bırakıyor yumurtalarını. Yumurtalardan çıkan tırtıllar karnını bitkinin yapraklarıyla doyuruyor, kozaya duruyor ve işte bu gördüğümüz kelebeklere dönüşüyorlar. Bu bölgede yetişen bir yabani hanımeli türü olan dokuzdon iki senedir yağmursuzluktan yüzünü göstermemişti. Bu sene kış yağışları doyurdu ama bahar yağmurları yok. Ve dokuzdon yine yok. Kelebek var ekmeği yok. (2022)

Yumurta, tırtıl ve koza fotoğrafı için şu kaynağa bakabilirsiniz;
http://www.pyrgus.de/Limenitis_reducta_en.html

*

9 Ekim 2023 – Kokar sedef otu Çaldağı’nda.

Silifke’den taşıdığım kokar sedef otu fidesini Mayıs ayında bir bahçeye ekmeme rağmen düzenli bakım veremediğim için neredeyse hiç gelişme göstermedi ama ölmedi de. Taşımasam da olurdu, nasılsa tohumu heybemde duruyor. Yine de ilkbaharı çiçeklerini görmeden, kokusunu almadan, sonbaharı üzerine konup yumurtalarını bırakacak kırlangıç kelebeklerinin tırtılları olmadan geçirmek istememiştim.

Dün onu daha iyi bakılacağından emin olduğum bir bahçeye taşıdım. Üzerimize hangi gölge vuruyor olsun, bahçeden eksik olmayalım da. Bahçe sahibine yük de olmasın, bakılmasa da olur. Nazlı değildir ki. Yeter ki kökler toprağı kavrasın, ki üzerine şimdiden yerleşmiş iki tırtılın aşkına kavrayacaktır da.

Şimdi doğanın zaman birimine göre neredeyse saliseler geçmeden iki tırtılı üzerinde gördüm ya bitkilerin ne kadar geniş bir ağın vazgeçilmez bir parçası olduğunu, çalının kelebeğine, kelebeğin çalısına ve kimbilir gözle görülmeyen başka nelerin kimlere nasıl meftun olduğunu bir kez daha idrak ediyor, büyüleniyorum. Her baktığımda yeniden idrak ediyor ve yeniden büyüleniyorum. İlk defa görmüş gibi. Dumanı üstünde büyü garantisi. Büyü nedir ki bundan gayrı; bakılanı tazeleyen ve oradan da bakana işleyen bakıştır. Geri dönen bakıştır. İçeriden dışarıya yönelir önce, dışarıdan içeriye geri döner sonra.

Yukarıya kaydır